Eğitimde açıklık ilkesi, konuların, kavramların ve örneklerin öğrencilere kolayca anlaşılır bir şekilde sunulmasını ifade eder. Öğretmenler, karmaşık bilgi ve kavramları öğrencilerin seviyesine uygun olarak sadeleştirir ve açıklayıcı örneklerle pekiştirir. Bu sayede öğrenciler, konuları daha iyi kavrayarak anlamadıkları noktaları en aza indirir ve daha etkili bir öğrenme deneyimi yaşar. Ayrıca açıklık, öğrenme sürecindeki kafa karışıklığını azaltır ve öğrencilerin konular arasında bağlantı kurmalarını kolaylaştırır.
Edgar Dale – Yaşantı Konisi’nde öğrenmeler en soyuttan (bağımsız, az sayıda duyu organı) en somuta (bağımlı, çok sayıda duyu organı) şu şekildedir:
Kavramlar açık ve net olmalı, birden fazla duyu organına hitap etmeli (Öğrenilenlerin çoğu görme duyusu ile öğrenilir -%75-, ondan sonra işitme gelir). Bu ilkeye bağlı ders başında kavramlar tanımlanarak verilmelidir.
Aktivite ilkesi, öğrencilerin öğrenme sürecine aktif olarak katılmalarını teşvik eder ve yaparak-yaşayarak öğrenmenin kalıcı etkisini vurgular. Araştırmalar, insanların okuduklarının ve işittiklerinin çok azını hatırladığını, ancak aktif olarak katıldıkları deneyimlerin büyük bir kısmını unutmadığını göstermektedir. Bu nedenle, öğrenciler bilgiyi kendi deneyimleriyle pekiştirdiklerinde daha derin ve kalıcı bir öğrenme gerçekleşir. Örneğin, deneyler, grup çalışmaları ve uygulamalı projeler, bu ilkenin etkin kullanımıyla sağlanabilir.
İnsanlar:
Aktüalite ilkesi, öğrenme sürecinde güncel ve hayatla bağlantılı içeriklerin önemini ifade eder. Öğrencilerin yaşamla ilişkili ve çağın gereksinimlerine uygun bilgiler öğrenmesi, onları hem toplumsal olaylara duyarlı hale getirir hem de öğrendiklerini günlük yaşamda uygulamalarına yardımcı olur. Örneğin, öğretmenlerin öğrencilerden ana haberleri izlemelerini istemesi, onların güncel olaylardan haberdar olmalarını sağlar ve güncel bilgi birikimi kazanmalarını destekler.
Ekonomiklik ilkesi, öğrenme sürecinin etkinliğini artırmak için birden fazla davranış veya hedefin aynı etkinlik içinde kazanılmasını amaçlar. Öğrenciler, bir aktiviteyle birden fazla beceri geliştirir veya birden fazla hedefe ulaşabilirler. Örneğin, bir tarih dersinde işlenen bir olay, öğrencilere hem tarih bilgisi kazandırır hem de olayların sebepleri ve sonuçları üzerinde düşünerek analitik düşünme becerilerini geliştirir. Bu yaklaşım, zaman ve kaynak kullanımında tasarruf sağlarken, öğrencilerin çok yönlü beceriler kazanmasına katkı sunar.
Bu ilke, tüm eğitim faaliyetlerinin belirlenmiş hedeflere yönelik olarak yapılandırılmasını ifade eder. Eğitimin, önceden belirlenen amaç ve kazanımlara ulaşacak şekilde planlanması önemlidir. Hedefe yönelik çalışmalar, öğretim sürecini daha etkili ve verimli hale getirir ve öğrencilerin neyi, neden öğrendiklerini bilmelerini sağlar. Bu sayede öğrenme süreci anlam kazanır ve öğrenciler ders içeriğini hedeflerle ilişkilendirerek öğrenmeye daha motive olurlar.
Öğrenci düzeyine uygunluk ilkesi, her öğrencinin bilgi ve beceri düzeyine göre öğrenme süreçlerinin düzenlenmesini ifade eder. Öğrencinin hazırbulunuşluk seviyesine uygun içerik sunulması, onların öğrenme sürecine daha iyi adapte olmalarını sağlar. Özellikle zorluk derecesi yüksek konuların basit ve anlaşılır şekilde sunulması, öğrencinin motivasyonunu artırır ve başarı duygusu hissetmesini sağlar. Bu ilke, her öğrencinin potansiyeline göre öğrenme imkanı bulmasına yardımcı olur.
Bu ilke, öğrencilerin bireysel farklılıklarının dikkate alınmasını gerektirir. Öğretmenler, öğrencilerin ilgi, tutum ve öğrenme hızlarını göz önüne alarak ders içeriklerini ve yöntemlerini özelleştirir. Bu farklılıkların göz ardı edilmemesi, her öğrencinin kendi yetenek ve ilgi alanları doğrultusunda en iyi şekilde öğrenmesini sağlar. Örneğin, görsel öğrenme becerisi yüksek bir öğrenci için görsellerle desteklenen materyaller kullanmak, öğrenme sürecini daha etkili kılacaktır.
Uygulanabilirlik ilkesi, öğrenilen bilgilerin pratikte kullanılabilmesini vurgular. Öğrencilerin sınıf içinde edindiği bilgileri gerçek yaşamda uygulayabilmeleri, onların öğrendiklerini daha kalıcı hale getirir ve öğrenmeye olan ilgilerini artırır. Örneğin, matematik dersinde günlük yaşantıda karşılaşılabilecek problemler üzerinde çalışmak, öğrencilerin bilgiyi gerçek hayatla ilişkilendirmesini sağlar ve öğrenme sürecini anlamlı kılar.
Bu ilke, öğrencilerin öğrenme sürecinde kazandıkları bilgi ve becerileri gerçek hayatlarında etkin bir şekilde kullanabilmelerini amaçlar. Eğitimin, öğrencilerin sosyal, kültürel ve ekonomik yaşamlarında karşılaşacakları durumlara uyum sağlayabilmelerini destekleyen işlevsel yönünün olması gerekir. Örneğin, serbest piyasa ekonomisi hakkında bilgi sahibi olan bireyler, gelecekte ekonomik kararlar alırken bu bilgileri kullanabilirler.
Tümdengelim ilkesi, öğrenme sürecinin genel konulardan spesifik konulara doğru ilerlemesi gerektiğini ifade eder. Öğrenciler, önce ana kavramları kavrayarak sonrasında detaylara yönelir. Bu ilke, öğrenmenin daha yapılandırılmış bir süreç içinde ilerlemesine yardımcı olur ve öğrencilerin bilgileri bir bütün içinde görmesini sağlar. Bu yaklaşım, bilgilerin sırasıyla ve aşamalı olarak öğrenilmesini destekler.
Transfer ilkesi, öğrenilen bilginin farklı durumlara aktarılabilir ve başka konularda uygulanabilir olmasını ifade eder. Öğrencilerin bir ders ya da konudan edindikleri bilgiyi başka alanlarda da kullanabilmeleri, öğrenmenin geniş kapsamlı ve kalıcı olmasını sağlar. Örneğin, problem çözme becerisi matematik dersinde öğrenilse de, günlük hayattaki sorunlarla başa çıkmada da kullanılabilir.
Bu ilke, öğretim sürecinde önce öğrencilerin zaten bildiği konular üzerinden hareket etmeyi ve ardından bilinmeyen veya yeni konulara geçmeyi önerir. Öğrenciler, önceden öğrendikleri bilgilerle yeni bilgileri ilişkilendirerek öğrenme sürecini daha kolay hale getirir. Bu ilke, öğrencilerin zihinsel olarak daha hazır olmalarını sağlar ve öğrenme sürecini hızlandırır.
Bu ilke, önce yakın zamanda gerçekleşen olaylar veya bilgiler üzerinde durmayı, ardından daha uzak geçmiş veya geleceğe dair konulara geçmeyi önerir. Böylece öğrenciler, tanıdık ve aşina oldukları bilgilerle başlayarak zaman algısını daha iyi yapılandırabilir ve kronolojik öğrenmeyi sağlar.
Yakın çevreden uzak çevreye ilkesi, öğretim sürecinin öğrencilerin yakın çevresinden başlayarak daha geniş coğrafyalara veya farklı çevrelere doğru ilerlemesini ifade eder. Öğrenciler, tanıdıkları çevre üzerinden öğrenmeye başladıklarında daha kolay anlamlandırır ve öğrendiklerini günlük yaşamlarıyla ilişkilendirirler.
Bu ilke, öğrenme sürecinin öncelikle somut, gözlemlenebilir ve deneyimlenebilir nesneler üzerinden başlayarak daha soyut kavramlara geçmesini ifade eder. Somut materyallerle başlayan bir öğrenme süreci, öğrencilerin bilgiyi kavramalarını kolaylaştırır. Soyut kavramlara geçiş yaparken öğrencilerin zihinsel olarak daha hazır olması sağlanır, böylece anlamlandırma ve öğrenme süreçleri desteklenir.